22 Haziran 2011 Çarşamba

*Gebeliğin *Takip ve *Bakımı (6)

Gebeliğin Takip ve Bakımı

Gebelik tanısı konulduktan sonra en kısa zamanda ilk muayene yapılmalıdır. Bu ilk muayede mevcut riskler ortaya konulup uygun takip planı hasta ile birlikte çıkarılmalıdır. İlk muayenede hastanın detaylı öyküsü, fizik muayenesi, pelvik muayenesi ve laboratuar tetkikleri yapılmalıdır.

Gebenin takibi gebelik öncesi dönemde başlamalıdır. Gebelik planlayan eşler mutlaka doktora gözükmeli ve bilgi almalıdırlar.

Gebelik kontrolleri 32. haftaya kadar her 4 haftada bir, 32 ile 37 haftalar arasında 2 haftada bir ve 37 haftadan doğuma kadar her hafta yapılması gebelik esnasında ortaya çıkabilecek sorunların zamanında tespit ve teşhisini sağlamakta yararlı olur.

Bu kontrollerde kilo, kan basıncı, çocuk kalp sesleri ve fundus yüksekliği ölçülüp kaydedilmeli, hemoglobin ve idrar analizi yapılmalı ve evvelki bulgularla karşılaştırılmalıdır.

Kan uyuşmazlığı olanlarda gebeliğin 16. haftasında takibe başlanmalıdır.

Gebeliğin 20 haftasında gebelere tetanoz asısı yapılmalıdır.

Tüm gebelere gebeliğin 28. hafta civarında serum glukoz yükleme testi yapılmalıdır. 140 mg/ dl altındaki değerler normal kabul edilmektedir. Bu rakamın üzerindeki değerlerde 100 gr oral glukoz tolerans testi yapılmalıdır. 3 saatlik değerlendirmede 2 ve üzeri yüksek değer çıkanlar gebeliğe bağlı diyabet kabul edilmektedir.

Gebeliğin 30 haftasında gebeliğin elektronik takibi başlamalıdır. Fetal monitorizasyon takiplerin miada kadar haftalık olması yeterlidir. Monitorizasyonun 30 haftada başlamasının 2 nedenı vardır. Birincisi fetüsün merkezi sinir sisteminin bu haftalarda matür hale gelmesi ikincisi ise daha erken gebelik haftalarında fetüsün yaşamasının sınırlı olmasıdır.

Boyu 150 cm ve kilosu 45 kg‘ın altında olan gebelerin doğumlarının sezeryan ile yapılması daha uygun görülmektedir. Bu hastalarda kilo ve fundus yüksekliği ölçümleri yakinen kontrol edilmeli ve hastaların daha muntazam gıda almaları teşvik edilmelidir.

Gebelik boyunca en az 7 kg en fazla 12 kg alınmalıdır. Gebeliğin ilk üç ayında kilo kaybı görülebilmektedir. İkiz gebeliklerde ise 20 kg ‘ı geçen ağırlık artışları görülebilmektedir.

Akşamları alt ekstremitelerde görülen sabah kaybolan ödem normaldir. Ödem üst ekstremitede ve yüzde oluyorsa ve günün her saatinde devam ediyorsa anormaldir.

Her ne kadar gebelere doğum ağrılarının 5 ile 10 dakika aralıklarla gelmesi üzerine hastaneye gitmeleri tavsiye edilmekle beraber bazı tehlike belirtilerinin görülmesi halinde derhal doğum bölümüne başvurmaları öğretilmelidir.

1- Vajinal kanama
2- Suyun gelmesi
3- Yüzde ve ellerde şişlik, baş ağrısı, görme bozukluğu, karın üst
bölgesinde ağrı
4- Ateş ve titreme
5- Şiddetli karın ve bel ağrıları
6- Bebek hareketinin hissedilmemesi

Gebeliğin son aylarında ve lohusalık döneminde günde ortalama 1,5 gr kalsiyum alınmalıdır. Bu miktar süt ve süt ürünleri ile temin edilebilir.

Hastalara demir alırken çay ile almamaları, feçesi siyaha boyadığı ve kabızlığa sebep olabileceği hatırlatılmalıdır. Vitamin ve mineral preparatlarının çok yaygın olarak gebelere verilmekle beraber, dengeli bir beslenmenin yerine geçmeyeceği de akılda tutulması gereken önemli bir noktadır.

Gebelikte günlük protein ihtiyacı 60 gr olup gebelik öncesine göre 15 gr artmıştır. Protein içeren yiyecekler aynı zamanda demir, vitamin b6 ve çinko için mükemmel kaynaklardır. Yüksek protein alımının preeklampsi oluşumunu önlediğine dair bir takım görüşler bildirilmesine rağmen gebelikte yüksek protein alımının faydalı olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmamaktadır, hatta fazla miktarda tüketiminin zararlı olacağı bildirilmiştir.

Yüksek miktarlarda protein alımının erken doğum ve düşük doğum ağırlığı ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Omega 3 yağ asitlerinin fetüsün sinirsel ve görme fonksiyonları üzerine olumlu etkileri bildirilmiştir.

Gebelikte tuz alımı kısıtlanmamalıdır. Ancak aşırı tüketimine de izin verilmemelidir. Demir eksikliği anemisinden kaçınmak için tüm gebelere 2 ve 3. trimesterde demir preparatları verilmelidir.

Demir gereksinimi ilk 16 hafta hafif bir artış gösterdiğinden dolayı ilk 4 ay demir vermeye gerek yoktur. Kalsiyum ve magnezyum tuzlarının fazla tüketilmesi de demirin alımını azaltır.

Kötü gebelik sonuçlarına sahip toplumlarda folat gibi mikro besinlerin az tüketildiği görülmüştür. Çilek, brokoli ve yapraklı sebzeler folattan zengin gıdalardır. Gebelikte yapılan egzersiz, gebeliğe bağlı şeker hastalığı ve uzun dönem obezite riskini azaltır. Postur, kas tonusu, güç ve dayanıklılığı artırarak daha hızlı doğum eylemine ve daha hızlı bir iyileşme sürecine zemin hazırlar.

Egzersiz ayrıca gebeliğin sık yakınmalarından olan bel ağrısı gaz ve ayaklardaki şişmelere de iyi gelmektedir. Egzersiz sırasında yeterli kalori alımı ve egzersiz süresini 45 dakikanın altında tutmak önerilmelidir. Gebelikte tüm egzersizler fazla zorlamadan ve eklemler yüklenmeden yapılmaya çalışılmalıdır. Egzersiz yapan gebelerde bulantı yorgunluk bel ağrısı gibi şikâyetlerin azaldığı görülmüştür.

Daha önce sedanter hayat tarzı olan gebeler egzersize başlamaya cesaretlendirilmelidir. Günlük 20 -30 dakikalık süreyi aşmayacak şekilde yürüme, yüzme gibi yaralanma riski az olan sporlarda başlangıç önerilebilir. Daha önceden egzersiz yapmakta olan gebelerin ise aynı egzersiz programını devam etmeleri önerilmektedir egzersizler sırasında dikkat edilmesi gereken noktalar şöyledir:

1- Egzersiz programı düzenli olmalıdır.
2- Aşırı yorgunluk, baş dönmesi, nefes açlığı gibi oksijen yoksunluğu
bulguları geliştiğinde egzersiz durdurulmalıdır.
3- Aşırı ısınmadan kaçınabilmek amacıyla egzersiz serin ortamda yapılmalı
susuzluktan kaçınılmalıdır.
4- 2 ve 3 trimesterde yüz üstü pozisyonda fazla kalacak egzersizlerden
kaçınılmalıdır.
5- Kontak sporlar ve dalma sporlarından kaçınılmalıdır.
6- Yapılan egzersizin gerektirdiği kalori ihtiyacı mutlaka alınmalıdır.




HAZIRLAYAN; Prof. Dr. A. Sertaç BATIOĞLU

0 yorum:

Yorum Gönder