23 Haziran 2011 Perşembe

*Genetik *Bozukluklar (6)

Genetik Bozukluklar
Genetik bozukluk terimi, kalıtsal özelliklerimizi taşıyan genler ya da bunların hücre çekirdeğindeki özel düzenlenmiş formu olan kromozomlardaki anormallikleri kapsar. Bu anormallikler birtakım fiziksel ve işlevsel bozukluklara neden olabilir. Oluş mekanizmasına göre;
1- Tek gen hastalıkları
2- Çok etkenli ( çevre-gen etkileşimi ile oluşan) hastalıklar
3- Kromozomal hastalıklar
4- Diğer genetik hastalıklar olarak sınıflandırılabilir.
Genetik bozukluklar her zaman doğumdan itibaren var olmayabilir veya her doğumsal hastalık genetik bozukluk olarak düşünülmemelidir.
İnsan vücudundaki genler, hücre çekirdeğinde kromozom adı verilen özel yapılar halinde organize olmuştur. Vücut hücrelerinde 23 çift kromozom bulunurken, yumurta ve sperm hücrelerinde 23 adet kromozom bulunur; döllenme sonucu oluşan embriyonun kromozomlarının yarısı anne ve yarısı babadan gelir.
Genler, nükleotid adı verilen yapı taşlarının değişik sıralamalarda dizilmesiyle oluşur. Nükleotidlerin dizilimini veya yapısını değiştiren etkenlere başkalaşım (mutasyon) yapıcı etkenler denir ve çoğu tek gen hastalığı bu mekanizma ile oluşur. (Örnek: Kistik fibrozis, Talasemi)
Bazı genetik hastalıklar, belli hastalıklar için genetik olarak yatkın bireylerde, uygun çevresel şartların varlığıyla ortaya çıkar (Örnek: Tip 2 diyabet, obezite).
Kromozomal hastalıklar ise kromozomların sayısal ya da yapısal değişimleri sonucu ortaya çıkarlar. Birçoğu sadece etkilenen bireyde görülüp diğer kuşaklara aktarılmasa da (Örnek: Turner sendromu-monozomi X), bazı durumlarda kromozomal bozukluklar bir sonraki kuşağa aktarılabilir (Örnek: Translokasyonlar, delesyonlar.)
İnsanı oluşturan hücreler son derece küçük yapılardır ve gözle görülemezler. Hücrelerin içinde, daha da küçük kromozom denilen yapılar vardır ve ancak bunlar mikroskop ile binlerce kez büyütülerek görülebilirler. Kromozomların içindeki esas yapılar (genler), bizim organlarımızı, dış görünüşümüzü, yüzümüzü, zekâmızı, huylarımızı vb. yani nasıl bir insan olacağımızı belirler. Bu kromozomların sayısı sağlıklı her insanın hücresinde aynı olmalıdır. Yumurta ve sperm hücresi hariç, tüm hücrelerimizde 46 kromozom olması gerekmektedir. Yumurta ve sperm birleşerek insan organizmasını oluşturduğu için, yumurtada 23, spermde 23 kromozom olmalıdır ki birleştiğinde bu rakam 46 olsun. 22 çift kromozom her iki cinsiyette de aynı iken, kadında 23. kromozom çifti X kromozomu, erkekte ise X veya Y kromozomu olarak bulunmaktadır. En sık kromozom anomalileri Down Sendromu, Turner sendromu, Edward Sendromu, Patau sendromu ve Klinefelter Sendromudur. Bunun dışında, Trizomi 8 Sendromu ve Trizomi 9 Mozaik Sendromu da görülebilmektedir.
Kromozom sayısının 46’dan 69’a çıkması durumuna triploidi adı verilir. Bunun sebebi bir yumurtanın iki sperm tarafından döllenmesi olabilir. Bu durum %20 oranında kendiliğinden düşükle sonuçlanır. Gebelik ileriki haftalarda da devam ederse ölü doğum gözlenebilir. Bu hastalıkta gebelik esnasında saptanabilir ultrasonografik değişiklikler bulunur.
TEDAVİ
Herhangi bir gen düzgün çalışmayınca kodladığı protein de normal yapıda olmamakta ve hastalıklar meydana gelmektedir. Gen tedavisi, kalıtsal hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılmak üzere geliştirilen, genetik yöntemler kullanılarak yapılan tedavidir. Gen tedavisinin temel amacı, hastalığa yol açan eksik ya da kusurlu genlerin işlevlerinin yeniden düzenlenmesi ya da bu genlerin sağlıklı kopyalarının vücut hücresine yerleştirilmesidir. İnsanda ilk gen tedavisi denemesi 1990’da Dr. French Anderson tarafından gerçekleştirilmiştir.
Araştırıcılar, hatalı genin düzeltilmesi için birden çok yöntemden birini kullanabilir. Bu yöntemlerden en sık kullanılanı, normal işlev gören bir genin, anormal genle yer değiştirmek üzere, genetik yapı içindeki herhangi bir bölgeye yerleştirilmesidir. Günümüzde bunu gerçekleştirmek için genler bazı virüsler içerisine yerleştirerek vücuda verilmektedir. Birçok virüs hücre içerisine girdikten sonra kendi genetik şifresini hücrenin genetik şifresine aktararak etkisini göstermektedir. Virüslerin bu özelliğinden yararlanılarak istenilen gen ve/veya genler virüsler aracılığı ile hedef hücrelere transfer edilebilmektedir. Şöyle ki, vücuda zarar vermesi engellenmiş olan virüslerin kendi genetik şifresi çıkartılarak istenilen gen transfer edildikten sonra bu virüsler kişiye damar yoluyla verilip belirli hücrelerin içerisine girmeleri sağlanmaktadır. Hücreye giren virüs, içerisindeki geni hedef hücrenin çekirdeğine aktarmakta ve hücrenin orijinal geni gibi görev yapmaya başlamaktadır.
Kullanılan diğer yöntemler arasında genin etkisinin değiştirilmesi yer alır. Bu, normalden fazla çalışan genlerin baskılanması ya da normalden az çalışan genlerin aktive edilmesi şeklinde olur. Bu yaklaşımın bir örneği, kanser yapıcı (onkogen) proteinlerin sentezlenmesinin engellenmesidir. Bilindiği gibi onkogenler kontrol ettikleri proteinler aracılığı ile kanser oluşumuna yol açmaktadır. Eğer bu proteinlerin yapımı engellenirse kanser yapıcı etkileri azalacaktır.
Gen tedavisi uygulanırken; anormal bir genin normal bir gene dönüştürülmesi ya da anormal gene, seçici ters başkalaşım sonucunda normal fonksiyonunun kazandırılması gibi yöntemler de kullanılabilir.
Bu uygulamalarda kısıtlı başarılar sağlanmıştır. Günümüzde çok az hastalık gen tedavisinden fayda görmektedir. Bunun sebebi bazı genetik hastalıkların birden fazla genin bozukluğundan kaynaklanması, her hücre için ayrı bir düzeltme gerektirmesi, genlerin insandan insana farklılık gösterebilmesi ve birçok genetik hastalığın geninin net olarak bilinmemesi gibi birçok sorunun halen devam etmesidir. Bununla birlikte gen tedavisindeki ilerlemeler devam etmektedir. Gelecekte gen tedavisinin öneminin artacağı ve kısa zaman içerisinde kanser başta olmak üzere pek çok hastalığın tedavisinde önemli roller üstleneceği düşünülmektedir.

HAZIRLAYANLAR; Prof.Dr.E.Ferda.PERÇİN, Prof.Dr.E.Turgut TALU, Prof.Dr.Metin AKTAŞ

0 yorum:

Yorum Gönder