5 Temmuz 2011 Salı

*Panik *Bozukluğu (6)

Panik Bozukluğu
Panik bozukluğu başlıca özelliği yineleyen, beklenmedik panik ataklar olmak üzere bu atakları takiben en az bir ay süreyle başka bir panik atağı olacağına ilişkin sürekli bir kaygı duyma, panik ataklarının yol açabilecekleri ya da olası sonuçları ile ilgili olarak belirgin bir davranış değişikliği gösterme (kaçınma) ile belirli bir bozukluktur. Panik bozukluğu ilk kez 1980 yılında DSM-III sınıflandırmasında belirlenmiş tanı ölçütleri olan ayrı bir bozukluk olarak ele alınmıştır. Bununla birlikte tarih boyunca değişik biçimlerde ve isimlerle literatürde karşımıza çıkmaktadır.
Tarihsel olarak fobik anksiyete ve diğer anksiyete belirtileri ilk kez M.Ö. 5. yüzyılda Hipokrat'ın metinlerinde göze çarpmaktadır. 17. yüzyılda Robert Burton "Melankolinin Anatomisi" isimli kitabında ilk kez panik belirtilerini ve bugün bilinen anksiyete biçimlerinin çoğunu şimdiki tanı ölçütlerine benzer şekilde tanıtmıştır. Alan çalışmaları yaşam boyu yaygınlığının % 1,5 ile % 5 arasında değiştiğini bildirmektedir. Kadınlarda erkeklere göre 2 ile 3 kat daha fazla görülmektedir. Çoğunlukla genç erişkinlikte (ortalama 25 yaşında) başlar.
TANI
Panik Bozukluğu beklenmedik, herhangi bir yerde kendiliğinden ortaya çıkan yoğun bunaltı ve korkunun yanı sıra bunaltının bedensel belirtilerinin de eşlik ettiği panik atakları ile karakterizedir. Panik atakları sırasında kişi öleceğini, kalp krizi, felç geçireceğini ya da bayılabileceğini veya çıldıracağını düşünür. Ataklar kısa sürelidir. Birden başlayıp birden sonlanır ve kişi atağı geçirdiği yerlere tekrar gitmekten kaçınabilir. Panik atakları kendiliğinden başlayabildiği gibi dışarıdan tetikleyicilerle de başlayabilir. Atakların sıklığı ve şiddeti büyük ölçüde değişir. Atakların her gün görüldüğü dönemler kadar haftalar ya da aylarca atakların hiç olmadığı dönemler de olabilir.
Panik bozukluğunun nedenleri arasında beyindeki bazı nörokimyasal maddelerde dengesizlik ve kalıtımın rolü üzerinde durulmaktadır. Bunun yanı sıra, çocukluk ya da ergenlik döneminde önem verilen birinden duygusal ya da fiziksel olarak ayrılma; ebeveynin denetleyici, müdahaleci, eleştirel, korkutucu ve talepkar olması; iş sorumluluklarında artış ve öfkeyi tolere etmede zorluklar gibi toplumsal nedenler de risk etkenleri arasında yer almaktadır.
Panik bozukluğunda tanı, hastanın psikiyatri hekiminin DSM ve ICD tanı ölçütlerine göre değerlendirmesi sonucunda koyulmaktadır. Panik bozukluğunun belirti ve bulguları diğer psikiyatrik ve tıbbi bozuklukları taklit edilebilir. Panik bozukluğu tanısı olan hastaların % 90’ında agorafobi vardır. Agorafobi kişinin panik atağı geçirme durumunda yardım almanın mümkün olmadığı yerlerde endişe duyma olarak tanımlanır. Agorafobisi olan bireyler evde tek başına kalmak ya da tek başına dışarı çıkmak, metro otobüs gibi kalabalık, sinema tiyatro gibi kapalı ortamlara girmekten kaçınırlar. Agorafobisi olan bireylerde ortalama bir kişiye göre daha fazla bağımlı kişilik özellikleri bulunur. Depresyon, özgül fobi ve diğer bunaltı bozuklukları da panik bozukluğu hastalarında sık görülür.
PROGNOZ
Panik bozukluğun gidişi hastalar arasında değişkenlik gösterebilir. Hastaların % 30-40’ı tamamen iyileşmekteyken, %50’si yaşamlarını etkilemeyecek derecede hafif belirtiler yaşamakta, %20’si ise belirgin ve şiddetli yakınmalar yaşamaktadır. Eşlik eden agorafobi ya da depresyon gibi rahatsızlıklar panik bozukluğun gidişini daha kötü etkilemektedirler.
TEDAVİ
Panik bozukluğu tedavisinde etkinliği kanıtlanmış yöntemler ilaç tedavisi ve psikoterapidir. Psikoterapi yöntemleri arasında bilişsel davranışçı tedavilerin etkinliği gösterilmiştir. Diğer psikososyal tedaviler arasında aile tedavileri ve içgörü yönelimli psikoterapi yer alır.

HAZIRLAYAN; Doç. Dr. Sibel ÖRSEL

0 yorum:

Yorum Gönder